DOLAR 28,9208 0.08%
EURO 31,4850 -0.1%
ALTIN 1.924,021,84
BITCOIN %

ŞEHRÜL – EMİN ARANIYOR..!

Şehrin ve şehrin içinde yaşayanları emanet bilen, bu emaneti koruyan kollayan. O yerin güvenilen idarecisi, makamıyla bütünlük sağlayıcısı, emreden değil milletin dileğine riayet edecek Şehrül-Emin aranıyor…

Hazreti Ömer gibi adil, Hazreti Ebu Bekir gibi sadık, Hazreti Ali gibi vefalı ve yiğit, Hizmet ederken de halka, hakka hizmet ettiğini bilecek Şehrül – Emin aranıyor…

Hak pişiren, hak dağıtan ve hak gözeten Şehrül-Emin aranıyor…

Seçilecek, layık görülecek, şehrin anahtarı emanet edilecek, makamını en iyi şekilde temsil edecek Şehrül-Emin aranıyor…

Seçildiğinde; Şehrin, ilçenin, beldenin hakkını, hukukunu, yapılması gerekenleri yerinde hazırlayacak, uygulayacak, hizmete sunacak, Şehrin; imarından, temizliğinden, çevresinden, suyundan, sabunundan, selinden, otundan, çöpünden, konutundan, yerleşiminden, zengininden fakirinden, yaşlısından, yetiminden, hastasından sorumlu olacak Şehrül- Emin aranıyor…

Yapacağı işin hesabını önce vicdanına, sonra Allah’a sonra emanet aldıklarına vermek sorumluluğunun bilincinde olacak Şehrül- Emin aranıyor…

Milletin olan emaneti, toplanan geliri, yandaşına, akıl danıştığına, gizlisine, saklısına, kılığı bol olana, atana, tutana değil, hakça ve hakkaniyetli bir şekilde dağıtımını yapacak Şehrül- Emin aranıyor…

İsrafın haram olduğunu bilecek ve her harcadığı kuruşun kıyamette dahi hesabını vereceğinin bilincinde olacak Şehrül- Emin aranıyor…

Şehrin sorunlarını ailesinin sorunu gibi görüp, bir kişinin kılına gelecek zarardan önce kendi canı sızlayacak, yanacak kadar merhametli bir Şehrül- Emin aranıyor…

Seçildiği makamın saltanatıyla değil, hizmetiyle takdir edilecek, yaptıklarına gelen övgüyle önce kendisi milletine koşacak bunun asla ve asla şımarıklığını yaşamayacak, makamını kimseye dar etmeden gönül kapılarını her daim açık tutacak Şehrül- Emin aranıyor…

Makam ve hizmet ekibini iyi etüt edecek, adama göre iş demeden işe göre ehil olandan yana kullanacak. Yalakalık, yalan dolan, çok konuşan, yan gelip yatan, gizli saklı danışmanlardan oluşan ayak takımı ayağına bağ olmayacak, kendi direnciyle ve gücüyle mücadele edecek. Belediye binasını halkın güven duyduğu, halkına evi gibi hissettirecek… Başıboş, ganimet peşinde koşan, kendini idare etmekten aciz avantacı çapulcuların pazar yeri ve iş kapısı olmaktan arındırıp uzak tutacak Şehrül- Emin aranıyor…

Sorgunun kendisiyle başlayacağını unutmayacak, yaptıklarının hesabını vermeye her daim kendisini açık ve temiz tutacak Şehrül- Emin aranıyor…

Hizmette sınır tanımadan, taktığı rozeti bir kenara koyup, şehir hepimizin ben sadece vekâletin toplandığı makamın geçici sorumlusuyum diyecek. Ulaşılamayan bir Belediye başkanı değil ulaşılan, koşan olacak, kırılacak kalp varsa önce kendinden sonra çevresinden başlayıp tamir edecek. Makam binası kendisinin geçici milletin kalıcı eseri gibi görecek, randevulara kapıları kapatmayacak her gönle açık tutacak. Başkanlık makamının kırılan kalplerin tamir olacağı, huzur bulacağı, koşarak gelinecek kadar kıymetli kılacak, yalan ve parmak ucuyla alkış çalana imkân tanıyan olmayacak, Veballerin boğduğu yer değil, duaların alındığı divan olduğunun bilincinde olup, Hizmet binaları çözümsüzlük değil, milletin ayağına kadar çözümün ulaştığı sadece çay ikram edilen huzur adaları olduğunu, insanların hor görüldüğü, kaçtığı, uzak durduğu soğuk duvar değil, içten samimi sıcak tutum ve davranış sergileyen Şehrül- Emin aranıyor…

Çevresindeki vardiya memurlarının Beyt-ül Mal olarak nitelendirdiğimiz milletin olan belediye gelirini, taşınır veya taşınmazlarını, belediye şirketlerini kendi çıkar ve menfaatleri doğrultusunda kullanmayacak ve hiç kimseye pay etmeyecek Şehrül- Emin aranıyor…

Beytül – Malı  şehrin her noktasındaki bilboardlara kendi resmini asarak hoyratça ve sorumsuzca harcamayacak, Şehir merkezi yok olma noktasındayken, bir çok ara sokaklar moloz yığını, bir çok cadde ve sokaklar köstebek yuvası halindeyken şehrin parasını ucube projelere harcayıp birde bu projeleri anlatmak için milyonlarca lira harcayıp reklam yapmayacak en iyi reklamın yapılan kaliteli işler ve kaliteli hizmetler olduğunu bilecek, vizyonu, misyonu geniş bilgi becerisi yüksek Şehrül- Emin aranıyor…

Ezcümle; Şehrül – Emin, vatandaşların ulaşması en rahat kişi olacak yanlı ve taraflı olmayacak insan ayrımı yapmayacak makam-ı ziyaretinde adil olacak şahsi kırgınlığına makamını alet etmeyecek, eleştirilere tahammül edecek dikene gül atan olacak, kibir ve egodan uzak oturduğu koltuğu aile eşrafı veya eş dost ile değil, kendi bilgi becerisi ile yönetecek, bilgisizliğini, beceriksizliğini, açıklarını birilerine her ay düzenli para ödeyerek ört bas etmeyecek her daim anlı açık başı dik olacak Şehrül- Emin aranıyor…

Kalın Sağlıcakla…

Devamını Oku

KELKİT’TE UTANÇ TABLOSU…

Geçtiğimiz pazar günü Elazığspor Kelkit deplasmanına maça gitti…

Elazığspor’un tek amacı vardı grubundaki iddiasını devam ettirmek için deplasmanda iyi futbol oynayıp 3 paunla dönmek…

Maç başladı ve herşey Elazığspor’un istediği şekilde devam ediyordu maçın 36. dakikasında Elazığspor aradığı golü bulmuş ve 1- 0 öne geçmişti bu skor Elazığspor taraftarlarını mutlu etmiş maçın ikinci yarısı için maçın kazanılması adına dahada umutlanmıştı, ilk yarısı 1 – 0 Elazığspor’un üstünlüğü ile biten maçın ikinci yarısında hesapta olmayan provakötörler sahneye çıktı ve maçın önüne geçti…

Maçın 54. dakikasında Kelkitsporlu Muhammet  Yılmaz adlı oyuncu takımı adına tartışmalı bir pozisyondan sonra topu Elazığspor ağlarına gönderdikten sonra Elazığspor taraftarlarının olduğu tribüne yönelik yaptığı anlamsız ve ahlaksız hareketler ve söylemler sonucu bir anda stadyumda gergin anlar yaşanmaya başlandı, Kelkitspor taraftarları ve yöneticilerinin Elazığspor taraftarlarının olduğu yöne doğru sürekli tahrik edici Pkk lılar dışarı söylemleri ile birlikte küfür ve hakaretleri işi çığrından çıkardı ve olanlar oldu…

Kelkitspor taraftarlarının Elazığ için PKK yakıştırması tezahuratlarıyla sürekli tahrik etmesi yenilir yutulur cinsten değildi, bu söylemlere seyirci kalan stadyumda görevli polis memurlarının Kelkitspor taraftarlarına müdahele etmesi gerekirken, tam tersi Elazığspor taraftarlarına karşı orantısız güç kullanıp jopla darp edip küfür etmeleri Şanlı Türk polisine hiç mi hiç yakışmadı, Geçtiğimiz pazar günü Kelkit ilçe stadyumunda Elazığspor taraftarlarına orantısız güç kullanıp darp eden ve hakaret ve küfürler yağdıran kendini bilmez polis memurlarını şiddetle kınıyorum spor yasasında bu konular çok net ve açık belirtildiği gibi stadyumda taşkınlık ve tahrik ve provake eden şahıslar tesbit edilir ve yasalara göre gereken yapılır hiç bir kanun maddesinde Bir polis memurunun taraftarları jopla darp edip küfür ederek hakaret edebilir maddesi yoktur, bu polis memurları hakkında İçişleri bakanlığımızdan gerekenlerin ivedi bir şekilde yapılıp kamuoyuyla paylaşılmasını istiyorum…

ELAZIĞ’DAN VATAN HAİNİ ÇIKMAZ…

Elazığ’dan Miliyetçi Muhafazakar insanlar çıkar, Vatan haini çıkmaz…

Elazığ’dan Fethi Sekinler çıkar, Vatan haini çıkmaz…

Elazığ’dan sanatçılar çıkar, Vatan haini çıkmaz…

Elazığ’dan Vatanına, Bayrağına, Ezanına sıkı sıkı bağlı insanlar çıkar, Vatan haini çıkmaz…

Elazığ’dan başarılı bürokratlar çıkar Vatan haini çıkmaz….

Elazığ’dan vefasız siyasetçiler çıkar, Vatan haini çıkmaz…

Elazığ’dan iki yüzlü insanlar çıkar, Vatan haini çıkmaz…

Elazığ’dan şahsi menfaati için yalakalık yapan insanlar çıkar, Vatan haini çıkmaz…

Elazığ’dan iki kuruş menfaati için kalemini satan insanlar çıkar, Vatan haini çıkmaz…

Elazığ’dan haketmediği koltuklarda oturup güç zehirlenmesi yaşayanlar çıkar, vatan haini çıkmaz…

Elazığ’dan arkasından konuşup yüzüne hiç birşey olmamış gibi davranan insanlar çıkar, Vatan haini çıkmaz…

Elazığlılara PKK diyenlere cevap olarak siz ilk önce kendi kanınıza bir bakın ve kan testi yaptırın hangi kanı taşıyorsunuz bizlerde bilelim…

Yazımı Merhum Ozan Arif’in bir şiirini uyarlayarak noktalıyorum,,,

Bize Pkk demiş itlerin birileri
Açığımız neymiş sorun hele hele
Eli çatlamamış ayı irileri
Siz bizim diyardan geçin hele hele…

Gakgo’nun yiğittir ölüsü dağlarda kalan
Çanakkelede, İzmirde kalan, anadolu’da kalan
Yiğittir yiğidin öcünü alan
Sizin gibi provakatör soytarılardan yiğit olur mu ulan
Utanmadan bize Pkk diyeceksiniz bakın hele, hele

Bunların önü sonu ayandır
Anlayana benim sözüm beyandır
Sizin gibi provaktörlerden korkan hayvan oğlu hayvandır
Gelinde Gakgolar diyarını görün hele hele…

Kalın Sağlıcakla…

 

Devamını Oku

CHP DEĞİŞEBİLECEK Mİ ?

En eski çağlardan bu yana var olan tüm sosyal ve siyasi çekişmelerin temelinde çıkarlar hep ön plana çıkmıştır

Yerden ve zamandan bağımsız olarak iktidarın hemen yanı başında, onun gücünden sebeplenen yığınlar hep toplumun en ön saflarında, çoğunlukla konumlarını hak etmeden yaşamlarını sürdürmüşlerdir.

CHP’nin son Kurultay’da bir kez daha gösterdi ki siyaset cephesinde değişen bir şey olmamış. Yani ‘Kral öldü, yaşasın yeni kral’ ne kadar doğru bir söz olduğunu bir kez daha anlamış oldum.

Çünkü kurultay Özgür Özel’in zaferiyle sonuçlanmasının ardından Kemal Kılıçdaroğlu ile bol bol fotoğraf çektirenler sosyal medya hesaplarından o paylaşımlarını silme telaşına girdi.

Yani CHP’de yeni trend Özgür Özel ile selfie çektirip sosyal medyada paylaşmak.

Nankörlük elbette kötü bir şey!

Ama bilinmelidir ki siyasi nankörlük daha da kötüdür.

Nankörlük eldeki nimetin kıymetini bilmemektir.

Şu anda bulundukları mevkileri Kemal Kılıçdaroğlu’na borçlu olan sürekli ona bağlılığını bildiren birçok isim hemen onun yanından uzaklaşıp Özgür Özel’e bağlılıklarını bildirme yarışına girdi. O birileri size kapılarını açmasa ve onların listesinden seçim kazanmamış olsaydınız bugün hangi konumda olurdunuz? O günleri unutmuş olabilirsiniz ama tarih bu nankörlüğünüzü unutmaz.

CHP DEĞİŞEBİLECEK Mİ?

CHP’de 13 seçimden mağlubiyetle çıkan Kemal Kılıçdaroğlu kongrede de kaybetti. Kazanan “Değişim” vaadeden Özgür Özel ve ekibi oldu. Genel Başkan’ın ardından Parti Meclisi ve diğer kurullar da belirlendi.

Listelere şöyle bir göz attığımda evet Kılıçdaroğlu’na yakın bazı isimler yok. Ama bazı isimler hala orada. Mesela Türk Ordusuna “kimyasal silah kullanıyor” iftirasını atan ve bu yüzden hakkında fezleke hazırlanan Sezgin Tanrıkulu da.

Kongrede Kılıçdaroğlu’nun ardından cezaevindeki Selahattin Demirtaş ve Osman Kavala’ya selam gönderen bir Genel Başkan Özgür Özel’in Söylem ve sloganı böyle ise değişim bunun neresinde?

Gelelim Kılıçdaroğlucu belediye başkanlarına. Kurultay öncesi kendisi ile boy boy fotoğraf veren bu başkanlar, şimdi de çeşitli vesilelerle bir araya geldikleri yeni genel başkanla fotoğraflarını yayınlıyorlar. Bu tabiri caizse kendini kandırmaktan başka bir şey değildir. Yerel seçimlere 5 ay kalırken bakalım CHP’de değişim olacak mı, olacaksa nasıl olacak. Bekleyip göreceğiz.

Kalın Sağlıcakla…

Devamını Oku

100. YIL KUTLAMALARI “Böyle mi olmalıydı?”

HANIMLAR, EFENDİLER, CUMHURİYET MÜCADELESİNİN İKİNCİ YÜZYILINI İLAN EDİYORUZ!

29 Ekim 2023 tarihinde (yarın) Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluşunun yüzüncü yılını kutlayacağız. Böylesine önemli bir günde, Atatürk Cumhuriyeti’nin ruhunu, felsefesini ve Atatürk ilkelerinin oluşturduğu devrimleri anlamak; yaşamsal bir değer taşımaktadır.

Osmanlı İmparatorluğu’nda egemenlik; padişahta, ruhban sınıfında ve toprak ağasında idi.
Cumhuriyet’in kurulmasıyla egemenlik; padişahtan, halifeden, şeyhülislamdan, ulemadan alınıp halka devredildi.
Böylece; ‘’EGEMENLİK KAYITSIZ, ŞARTSIZ ULUSUNDUR’’ ilkesi; demokrasinin de ana ekseni, taşıyıcı sütunu oldu.

Karşı devrimci odaklar, o gün bugündür Cumhuriyet’le hesaplaşmanın rüyasını görüyorlar.
Atatürk Cumhuriyeti’nin aydınlanmacı karakteri ve devrimci ruhu; ülkemizi uygarlığa taşıyacak bir çağdaşlaşma projesini şekillendirerek uygulamanın da kilometre taşlarını döşedi.

Karşı devrimcilerin en çok saldırdıkları laiklik ilkesi; Cumhuriyet’in ‘’taşıyıcı kolon’’udur.

Laikliğin olmadığı yerde Cumhuriyet’de yoktur.

Laiklik; başta din ve ibadet özgürlüğü olmak üzere tüm özgürlüklerin ve demokrasinin de sigortasıdır.
Laikliğin, demokrasinin, özgürlüklerin olmadığı siyasal ve sosyal ortamda, Cumhuriyetin içi boşaltılmış demektir.
Gerçek olan şu ki; kendisini kâğıt üstünde Cumhuriyet olarak nitelendiren ’teokratik’ yönetimler; aslında, fiilen Cumhuriyet değildir.

Bu arada; laik düzende dinin, devlet, siyaset, hukuk ve eğitim faaliyetlerine katılmaması esastır. Ancak; laik düzende devlet de dindar vatandaşın dini inanç ve ibadet özgürlüğünü ve dindar olmayan vatandaşın da dünya görüşünü ve yaşam tarzını güvenceye almakla yükümlüdür.

Cumhuriyet’in yüzüncü yıldönümü genel bir hayal kırıklığı, “Böyle mi olmalıydı?” havasında “kutlanıyor”.

Başka tarih yokmuş gibi 28 Ekim’e Hamas’a destek amaçlı dev bir mitingin konması bu kötümser havayı daha da koyulaştırdı.

Haklılar. Cumhuriyet’in in yüzüncü yılı, yani Türk halkının “Yok edilmeyi reddediyoruz! Her şeye yeniden ve yepyeni kurallarla başlıyoruz!“ diye haykırdığı gün çok daha parlak törenlerle, coşkulu toplantılarla, sanat eserleri ve şölenleriyle kutlanmalıydı.

Ama olmadı. Belki de ülkenin ve dünyanın atmosferi coşkuya ve sevince uygun değildi. Büyük depremler, Mayıs seçimlerinin Cumhuriyetçi kesimleri içine soktuğu depresyon, günlük hayatı cehenneme çeviren pahalılık, İsrail’deki dehşet verici olaylar vb. vb. coşkulu bir sevince meydan bırakmadı.

Bu durumu Cumhuriyet projesinin kendisinin başarısızlığının kanıtı olarak değerlendirenler oldu.

Bir arkadaşım “Başaramadık, yenildik!” diye ağlıyordu.

Acaba?

Yobazlık yedi canlıdır

Atatürk ve arkadaşlarının Cumhuriyet projesi başarısızlıkla mı sonuçlandı? Cumhuriyet düşmanı bir kesimin yıllar önce muştuladığı gibi, o parantez kapanıyor mu?

Türkiye’nin bu yüzyıl içinde başarıp başaramadıklarıyla ilgili sorular kafama üşüşünce Hindistan’ın kurucu kahramanlarından Nehru’nun Turhan Feyzioğlu’na bir sohbette söyledikleri gelir.

“Başardıklarınızı küçümsemeyin. Laikliği cahil kitlelere kabul ettirmek zordur. Ben ulusal kahraman sayıldığım halde, bir kabine toplantısında ineklerin kutsal olmadığını ima edecek olsam kavga çıkar, hükümet düşer, kalabalıklar meydanları doldurur, siyasi hayatım sona erer!”

Evet, cahil ve beyni yıkanmış kör inançlı kalabalıkları hurafelerden kurtarmak zordur. Siz var gücünüzle uğraşır, belki taraftar kazanır, onları parçalarsınız. Ama onlar parçalarından yeniden dirilir, hoplaya zıplaya yeniden saldırırlar.

Şu anda yurdumuzda olduğu gibi…

Yani: Cumhuriyet’in başardıklarını küçümsemeyelim. Ama yobazlığın yedi canlı olduğunu da unutmayalım!

Yalancı tanık

Ben en çok azılı Cumhuriyet düşmanlarının, haklı olduklarını kanıtlamak için, tarihi tanık göstermelerine öfkelenmişimdir.

Sanırsınız ki yirminci yüzyılın ilk çeyreğinde, ayakta duran sapasağlam bir devlet vardı ve birileri siyasi hırsla onu devirip yerine kendi rejimini yerleştirdi.

Oysa uzun bir ömür sürmüş olan Osmanlı devleti gerçek anlamda yenilmişti. Sevr sadece bir devletin değil, bir halkın da idam fermanıydı. Uygulansaydı etnik temizlikler sonucu Anadolu’da Türk ve hatta Müslüman kalmazdı. Devir öyle bir devirdi.

Cumhuriyeti mümkün kılan, bu koşullara rağmen var olma iradesiydi.

Şu anda kendi bağımsız ülkesinde yaşayan normal zekalı bir insan bu iradeye nasıl karşı çıkar? Bırakın 100. yıldönümünü, her sabah “Yaşasın Cumhuriyet!” diye haykırması gerekmez mi?

O parantez açılmamış olsaydı nerede olacağını hiç düşünmez mi?

Başardıkları, başaramadıkları

O parantez içinde başarılar da var, başarısızlıklar da.

Bence en büyük başarı, ülkenin bu çok uzun yüzyılda hiç genel bir savaşa girmemiş olmasıdır.

Evet, Cumhuriyet bizi savaşa sokmadı. Hem de ateş çemberiyle sarılı olduğumuz halde!

İkincisi, Cumhuriyet, çağdaş bir demokrasi kurulması yönünde adımlar attı. Bunun için iç savaşlara gerek kalmadı. Bu açıdan da Türkiye istisnadır.

Faşizm dönemini görmüş olan bir liderin, İnönü’nün, iktidarı seçimle muhalefete devretmesi belki de siyasal açıdan yüzyılın en parlak anıdır!

Cumhuriyet’in toplumsal hayatta en büyük başarısı, Müslüman bir toplumda kadına sağladığı haklar ve onun kazanımlarıdır. Ne yazık ki, en büyük başarısızlıklarının bazıları da oradadır.

En büyük başarısızlıkları arasında, doğru dürüst sanayileşemezken tarımı savsaklaması ve çevreyi mahvetmesi önde gelir!

Laik bir eğitim sistemi kurması en büyük başarılarından biriydi, dinsel amaçlarla anti-laik bir paralel eğitim sistemi kurulması en büyük çelişkisidir.

Kendi aydınlarına, şairlerine, gazetecilerine işlerini iyi yaptıkları için çektirdiği acılar gerçek bir yüzkarasıdır.

Ama halkın Cumhuriyet’in kurucusu Atatürk’e sevgisi ve bağlılığı en büyük tesellidir.

Yüzyıl yetmedi

Görüyoruz ki Cumhuriyet projesinin temel öğelerine ilişkin mücadele sona ermedi. Demokrasi, insan hakları, laiklik, kadın hakları, ekonomik kalkınma muharebeleri bitmiş değiller. Hatta bazılarında mevzi ve zemin kaybedildiği oluyor.

Tarih sahnesinde önceden kaybedilmiş zamanlarımız var. Onlar ha deyince kapanmıyor.

Ama oyun bitmedi, yenilmiş de değiliz. .

Hanımlar, efendiler, mücadele devam ediyor, yarın da edecek!

Ezcümle: Cumhuriyet, Türkiye’nin ebedi ve değişmez lideri Gazi Mustafa Kemal Atatürk’tür. Atatürk de bu ülkenin kendisi ve adıdır. Yaşasın Cumhuriyet!..

Devamını Oku

GAZZE İçin Vicdanımız Sızladı, İçimiz Yandı…

İki Gün Önce Barbarlar Hastane Bombaladı ve 500 ‘ün Üzerinde Kadın, Çocuk, Yaşlı İnsan ayrımı yapılmadan katledildi, Bunu yapan kim? Gavurun Dölü İsrail, Rabbim bunları Kahr-ü perişan eylesin..

Hepimizin Vicdanı Sızladı, İçimiz Yandı…

Vicdan bir çağrıdır ve bu çağrı, Gazze bizi vicdana çağırıyor, içimizi allak bullak eden bir barbarlık karşısında yumruklarımızı sıkıyor, dilimizde öfke sözcükleri biriktiriyoruz.

Ne çare ki sözlerimiz de öfkemiz de  barbarı durdurmaya yetmiyor.

Barbar, paramparça ettiği çocuk gövdelerinin üzerinden üstünlüğünün ve efendiliğinin tescil edilmesini istiyor. İnsanları topraksız bıraktı, şimdi toprağı insansız bırakmak istiyor. Sömürgecinin barbarca cürmü, diğer sömürgeci efendilerin sessizliğiyle tamamlanıyor. Bu cürmün işlenebilmesi için  bu sessizlik, bu kayıtsızlık gerekiyordu.  Batı ve onun güdümündeki İslam dünyasında, “saldırganı değil kurbanı suçlayan” bir organize riyakarlık düzeni olmasaydı, uluslararası silah kartelleriyle içli dışlı medya Moğolları bu cürmü arkalamasaydı, dünyanın gözü önünde bu vahşete kalkışılabilir, bilinen bütün ahlaki değerler ayaklar altına alınabilir miydi?

Batı uygarlığına toptan meydan okuduğu o “Sömürgecilik Üzerine Söylev”inde. Allah’a ve insanlığa karşı işlenen ağır bir suçla karşı karşıyayız. Bu suç, göğsünde bir yürek taşıyan her insanda ahlaki bir tiksinti hissi yaratıyor. Ama daha görünmez bir düzlemde, hem sergilediği vahşet hem de bunu gün ortasında ve herkesin önünde yapabilirliğin verdiği küstahlıkla insanlığın ortak vicdanını iptal etmek, insanları bir acı nihilizmine sürüklemek istiyor. Kötülüğün mutlak iktidarını kabullenip sineye çekmemiz isteniyor.

Gazze tam da bunun için hedeftir: Saygınlık ve vakarından taviz vermediği için, topraklarını işgal eden barbarın önünde eğilmediği için, onun tarafından asimile edilmeyi kabullenmediği için. Çünkü Gazze ruhunu tarihe dönüyor, ona saygınlığını veren binlerce yıllık tarihine dönüyor yüzünü, onu biricik kılan  ve adeta ruhunu raptettiği kültürel kimliği ve aidiyetine dönüyor. Gazze ruhen ezilmiyor ve sömürgeciye meydan okuyor.

Bebekleri ve çocukları bu yüzden öldürüyorlar, bile isteye, o vakarı kırmak, o umut ve direnci yok etmek için. Her akşam birbiriyle helalleşerek başını yastığa koyan insanlardan, ana baba ve çocuklardan söz ediyoruz.

Söylenen sözler ile yapılan işler birbirini tutmadığında riyakârlıktan söz ederiz. Uluslar arası ilişkilerde de değer veya çıkar eksenli yönelimler var. Doğru/ideal olan yönelimler  ve maddi çıkar sağlayan yönelimler. Sözgelimi  çocukları katleden bir ülkenin ordusuna  silah sağlamak ahlaken doğru değildir ama o ülke sizin karakolunuz ise  materyalist hesaplar öne çıkar ve sattığınız silahlar ölüm yağdırır. Dünya politikasında çıkarcı anlayışın değer eksenli anlayışa galip gelmesi alışageldiğimiz bir durum ve buna kimi yazarlar “organize riyakârlık” ismini veriyor.

Geçtiğimiz on yıllarda Batılı liderler dış politikalarında değerlerin öncelik kazanacağını, başka ülkelerde  yaşayan yurttaşlar için de insan hakları ve özgürlük eksenli etik ilgilere çok daha fazla vurgu yapılacağını ilan etmişlerdi. Bu herkes için “evrensel bir ahlaki uzam” fikri anlamına geliyordu ve değer eksenli yeni bir uluslar arası politikayı müjdeliyordu. Ortak kurallar, karşılıklı kazanımlar ve evrensel değerler üzerine kurulu bir dünya toplumu oluşturma projesi Batı dünyasının ahlak ve sorumluluğu sahiplenmesini mi gösteriyordu, yoksa içi boş bir retorikten mi ibaretti? İki araştırmacı, Richard Perkins ve Eric Neumayer bu sorunun cevabını araştırmışlar ve Fransa, Almanya, İngiltere ve ABD’nin silah satış verilerine bakmışlar. Sonucu kestirmeden söyleyeyim, elbette “organize riyakârlık” düsturunca hareket etmişler ve çıkarları için değerleri feda etmişler. Otokratik, zalim, baskıcı  rejimlere silah satışlarında en ufak bir azalma olmamış. Yani, etik söylemi lafta kalmış!

Sayısı iki bine yaklaşan sivil katliamından sonra CNN neredeyse bütün gün kayıp bir işgalci askerine dair yayın yapıyor, Fransız ve Alman televizyonları İsrail’de hayatın zorlukları üzerine program üzerine program yayınlıyorlarsa Batı kurumlarına nüfuz etmiş bir “organize riyakârlık”tan bahsedebiliriz.

Bir tür oksidentalizm yapmak değil niyetim, Batı hakkında toptancı yargılarda bulunmak istemem. Düşünce dünyasına büyük katkıları da olmuş bir uygarlıktan söz ediyoruz. Ancak Batılı resmi aklın içinde korkunç bir merhametsizliğin de gizli olduğunu görüyoruz.

Kendisinden olmayana merhamet etmeyen, merhameti kendi sınırları içine hapseden ve hatta kendi sınırları içinde de belirli toplumsal kesimlere daha merhametli davranan bir tür narsisizm.

Kendi uygarlık dairesini, kendi yurttaşını, kendi demokrasisini, kendi özgürlüğünü titizlikle kollarken aynı değerleri başka toplumlarda gözetmeyen, bazen de gözetilmesine imkân vermeyen bir kibir. Rasyonel hesapların ülkü ve değerleri yalayıp yuttuğu, araçsal aklın putlaştırıldığı bir dünyanın kibri. Kalbi çürümüş bir uygarlığın kibri değilde nedir?…

Barışın Egemen Olduğu Bir Dünya da Her İnsanın Yaşam Hakkı Değilmidir?

Kalın Sağlıcakla…

 

Devamını Oku

Veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Detaylar için veri politikamızı inceleyebilirsiniz.