Mevzu veya ŞİKÂYETİMİZ, hepimizin gördüğü ve içinde yaşadığı HAYAT PAHALILIĞI ve yani, fiyatların her gün ARTMASI veya ARTIRILMASIDIR !
Başımızdaki Büyüklerimiz de bu halden ŞİKÂYETÇİLER ve “hayat PAHALILIĞI milleti BUNALTTI” diye dert yanıyorlar ve bunun bir “İMTİHAN” olduğunu ve “İMTİHAN EDİLDİĞİMİZİ” söylüyorlar ve bu suretle de bu durumdan nasıl kurtulacağımızın yolunu dolaylı olarak göstermiş oluyorlar.
Fakat bu imtihandaki CEVABIN ne olduğunu, bundan nasıl kurtulacağımızı SÖYLEMİYORLAR (belki de bilmiyorlar)
Onun için ben şu CÜCÜK aklımla buna bi açıklık getirmek istiyorum.
İMTİHAN; yani deneme, sınama, sınav, sınıf geçme için SORULAR !?
Peki İMTİHAN nasıl KAZANILIR da sınıf geçilir ?
Eğer SORULAR önceden ÇALINMADIYSA;
Çok ÇALIŞARAK ve zorluklara KATLANARAK, ööle değil mi !?
Evet, mutlaka öyledir ve normal olarak başka bi yolu da yoktur.
Ama işte ben, bu imtihan SORULARININ cevabını biliyorum.
Hem ÇALMADAN çırpmadan ve hemin de gayet açık DELİLLİ olarak ve de hiç ÇALIŞMADAN ve heç bi ZORLUĞA da KATLANMADAN.
Bakın hele !
Biri sabık, diğer muvazzaf iki Büyüğümüzün MÜBAREK sözlerini naklediyorum ve bununla imtihanı KAZANACAĞIMIZI peşinen kabul ediyorum.
Süleyman Soylu, (İçişlerimize bakarken) 29 Aralık 2021’de çektiği bir nutukta;
“Sadece Bizim yaptıklarımıza bakmayın, Biz KENDİMİZ YAPMIYORUZ. İnanıyoruz ki; BİZE YAPTIRAN ALLAH’tır. Bize yaptıran ALLAH’tır. Bize YAPTIRAN ALLAH’tır” diye üstüne basa basa demişti ya …
DİB Başkanı Ali Erbaş da, 20 Temmuz 2022’de çektiği nutukta;
” ŞÜPHE yok ki, FİYATLARI TAYİN EDEN, darlık ve bolluk veren, rızıklandıran, ancak ALLAH’tır ” demişti ya …
İşte Ben, bu MÜBAREK (hayırlı, uğurlu) sözlere kandım, inandım, memnun ve MUTMAİN oldum ve netice olarak da hâlimden ŞİKÂYET etmekten VAZGEÇMEYE karar verdim.
Ve bu suretle de bu İMTİHANDAN başarıyla geçtiğimi ve SINIF atladığımı hem itiraf ediyorum ve hemin de herkese tavsiye etmek istiyorum.
Bu durum karşısında TAVSİYEMİ şu şekilde bilgilerinize arz ediyorum:
Lütfen, siz de benim gibi olun, o sözleri unutmamak için sık sık tekrarlayın ve RAHATINIZA bakın, yere sağlam basın ve dimdik ayakta durun ki, başarıyla sınıfı geçmiş ve bi SINIF üste çıkmış sayılanlar arasına girmiş olun.
Tabii ki HADDİM değil ama, Büyüklerime de bu İHTİHANIN CEVABININ bu iki büyüğümüzün MÜBAREK (bereketli, feyizli) sözleri olduğunu ve bunu TEKRARLAMALARININ ahâliyi RAHATLATMAYA ve dertlere devâya yeterli olacağını hatırlatmak istiyorum.
Bu suretle hâlimize ŞÜKRETMEMİZİ kolaylaştıracağına da inanıyorum.
Ne dersiniz pek muhterem Büyüklerim ve sayın Arkdaşlarım ?
******
KÖŞGERİN BEKMEZİ, ÇARPANA SUYU !
Bizim köylü nasıl olmuşsa bir fırsatını bulmuş Antep’e ulaşmış.
Eskiden, yani “BİZDEN” önce AYAKKABI mı vardı ?
Yenisine HİDE, YEMENİ, POSTAL falan, eskimişine de ÇARPANA denirdi.
GÖN denilen kalın manda, öküz derisinden yapılırdı; Köylünün AYAKKABISI böyleydi.
KÖŞGERLER dikerdi. Altı delindiği zaman da KAMYON lastiği yapıştırılırdı.
SEYYAR Köşgerler de vardı. Köylere gelirlerdi ve köylünün bu giydinin yırtığını, deliğini falan diker yamasını yaparlardı. Parası olana da yenisini satarlardı.
(Son olarak, Antep’de Mecidiye Hanı’nda, Ocak Pasajının ve Bıçakcı Kasım’ın karşısında, eski Buğda Arasası’nda vardı. Hâlâ duruyor mu bilmiyorum)
Köşger deriyi yumuşatmak için yanındaki kovada su bulundurur ve derileri ona batırır. O su zamanla derilerin rengine uygun olarak koyu kahverengi bir renk alır koyulaşır.
Bizim köylü bu ÇARPANASININ yırtığını-patlağını-deliğini tamir ettirmek için bir köşger DÜVENİNE girmiş.
Köşger tamire başlamış.
Bizim köylünün gözü, köşgerin yanında duran kovadaki o koyu renkli suya takılmış.
“Dayı bu ne ?” demiş.
Köşger bakmış ki, bu saf bi köylü; MÛZİBLİĞİ tutmuş ve dalga geçmek istemiş, “oğlum, bu BEKMEZ” demiş.
Bizim köylü onca yolu yaya gelmiş ve tabii ki GARNI da acıkmışmış.
Ve bakmış karşıda bir fırın var. Hemen gitmiş oradan 2 kilo DIRNAKLI ekmek almış gelmiş ve “BEKMEZ” kovasının başına oturmuş ve ekmeğini BANMIŞ batırmış yemiş ve o 2 kilo ekmeği bitirmiş.
Bu arada ÇARPANASININ tamiri de bitmiş. Tamir parasını vermiş ve çıkarken köşgere dönmüş ve o TARİHİ lafı etmiş:
“Dayııı, KÖYLÜYÜ EŞŞEK BELLEME. BEKMEZİİN de heç DADI YOKMUŞ haaa !” deyivermiş.
Şimdi diyeceksiniz ki “bu ne, KEL (quelle) alâka yani ?”
Efendim biliyorsunuz ki, Gaziantep’imizde, DIRNAKLI ekmeğin tanesi 6 lira oldu. KAHKE kaç lira oldu bilmiyorum.
Artık bundan sonra ööle 2 KİLO DIRNAKLI ekmek almak her KÖYLÜYE nasip olmaz ve zaten BEKMEZE de heç güç yetmez.
ÇAY desen her bardağı bilmem kaç lira. KAHKEYİ simidi çaya batırıp yemek de biraz LÜKS oldu gibi.
TANEYLE satılır hale gelen “PAGHLAVA” tamamen SEYİRLİK oldu.
Yani, her şeyin DADI GAÇTI !
Neyse, lafı fazla uzatmayım.
Haydin;
“Esselamü aleyna ve ala ibadillahissalihin”