DOLAR 34,7581 0.1%
EURO 36,5161 0.05%
ALTIN 2.949,630,22
BITCOIN 3325692-2,20%

HEPİMİZİN AYIBI..!

10 Ekim 2023 01:19

Okunma: 334 kez okundu.

Eskiden, yani AKP iktidarları öncesinde, kahvehaneler insanların bir şekilde “eğlendiği” mekanlardı. Kimi sohbet eder, kimi dama, satranç, tavla, domino, kimi okey ve kart oyunları oynardı. Eh oynayanlar varsa, yancılar da olurdu. Hatta, yancılar davet edilirdi. Çünkü o zamanlar çay parası ödemek, kimsenin kesesine ağır gelmezdi. Yenilip çayları ödeyenler de, yenler de ve yancılar da memnundu.

Şimdilerde durum çok farklı. Daha oyuna başlanırken “bak yenilirsem sadece dört çay öderim ha, herkes yancısının parasını kendi ödesin.” vb. pazarlıklar yapılıyor. Oyun sırasında, sanki çok önemli bir iş yapılıyormuş gibi herkes oyuna odaklanıyor. Amaç kazanmak ve çay parası ödemekten kurtulmak. Tek kelime muhabbet yok. Suratlar gergin. Eğlence değil, sanki bir savaş hali. Yancılar “gergin hava” nedeniyle masa etrafına oturmaya çekiniyor. Oynayan bütün kareler için durum böyle değil. Ekonomik olarak durumu iyi olanlar, oyun içinde sohbet edip eğleniyor. Çay paralarını yenilenler değil, hep beraber ödüyorlar. Yancılar da memnun. Arada bir oyuncular da muziplik yapıp, “bugün biz oynayacağız, hesabı yancılar ödeyecek” diyorlar. Yancılar da itiraz etmiyor, birlikte ödüyorlar.

Aslında, çay parası bütçesini olumsuz etkileyecek insanların, oyunlara girmesini de anlayamıyorum. Çünkü, oyun eğlence olmaktan çıkıyor. Saatlerce oynayıp birer çay içilmesi kahveciyi de kızdırıyor. Eskiden kahveciler her oyun için masaya birer şeker veya sakız koyar, çay vermiş gibi hesaba yazardı…

Kahveci yıllardır tanıdığı insanlara laf çakmaktan da geri durmuyor. Masanın yanından geçerken, “Vay be, bir deste iskambil kağıdı 300 lira olmuş” diyor, başka masalara çay dağıtıyor. Oyuncular adına üzülüyorum. Keşke kahveye gelmek yerine eşleriyle dostlarıyla yürüyüşe çıksalardı. Kütüphaneden parasız bir kitap alıp bir ağacın gölgesinde, evlerinde ya da deniz kenarında bir banka oturup okusalardı. Hem paraları ceplerinde kalır hem de kitabı yazanın dünyasında gezinirlerdi.

İşsiz, çoğu emekli bu insanları ayıplamıyorum. İşsizlerine iş sağlayamayan, emeklilerine insanca yaşayabilecekleri bir maaş ödemeyen, kendileri ve yandaşları için ülkenin varını yokunu har vurup harman savuran iktidarların ayıbı bu. Kendilerine “muhalefet” diyen, milletvekilliğine doymayan, aldıkları dolgun maaş ve partileri içinde daha önemli yerlere gelmekten başka bir şey düşünmeyenlerin de ayıbı. TBMM’yi işlevsiz kılan, yasama görevini yapmayan-yapamayan, Saray’da hazırlanıp gelen her yasayı “el kaldır indir” şeklinde onaylayanların ayıbı. İşçileri, emekçileri ve emeklileri yoksulluğa mahkum eden, seçimler yaklaşırken önlerine ikionpara atıp, oy devşiren, seçimden sonra acımasız fiyat artışlarıyla yoksulların canına ot tıkayan anlayışın ayıbı.

Bir de bizim, hepimizin ayıbı. “Özelleştirme” adı altında kamuya (bize) ait değerlerin yağmalanmasını alkışladığımız, üç-beş kuruşa vatandaşlık verilip, ülke topraklarının parsel parsel satılmasına göz yumduğumuz için, bu gidiş karşısında sustuğumuz ya da yeteri kadar tepki göstermediğimiz için, “aman bana dokunmayan yılan bin yaşasın” anlayışında olduğumuz için, çok eksiği olsa da laik ve demokratik Cumhuriyetimize sahip çıkmadığımız-çıkamadığımız için, sadece iktidar eleştirisi yaptığı için gözaltına alınan, tutuklanan ve hapislerde çürütülen aydınlarımıza, gazetecilerimize, siyasetçilere sahip çıkmadığımız için, otoriter teokratik ve ırkçılık kokan milliyetçi bir anlayışın devletin bütün kurumlarını ele geçirmesine, yerli yabancı çetelerin sokaklara hakim olmasına, şiddet, terör ve cinayetlere engel olamadığımız için suçluyuz. Ülkemize sahip çıkamadığımız için suçluyuz.

En az 10 karakter gerekli

Veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Detaylar için veri politikamızı inceleyebilirsiniz.