Çin’in Wuhan şehrinde Aralık 2019’da başlayan COVID-19 pandemisi, çok kısa bir süre içerisinde Dünya’daki 213 ülkeyi etkisi altına almış ve Mayıs 2020 itibariyle yaklaşık olarak 5 milyon kişinin enfekte olmasına ve 330.000 kişinin hayatını kaybetmesine sebebiyet vermiştir. Bu gün itibariyle ise farklı mutasyonlara uğramakla birlikte halen etkisini yitirmiş değildir. Pandemi dolayısıyla meydana gelecek ölümlerin totalde ne kadara ulaşacağı ise belirsizliğini korumaktadır.
Pandemiler esas itibarıyla ani ve geniş çaplı hastalık ve ölüme yol açarak; sosyal, politik ve ekonomik alanlarda önemli sorunlara neden olmaktadırlar. Tarihsel süreç içerisinde bakıldığında, Dünya’da çok eski dönemlerden beri zaman zaman pandemilerin ortaya çıktığı görülmektedir. Bununla birlikte COVID-19 pandemisi, halk sağlığı üzerinde yarattığı tehdit ve küresel etkileri itibarıyla, 1918 yılında görülen İspanyol vebasından sonraki en ciddi pandemi olarak değerlendirilmektedir.
Bu sebeple COVID-19 pandemisi, ekonomik entegrasyonun çok ileri boyutlara ulaştığı bir dönemde ortaya çıkmış olan küresel bir pandemidir ve hem arz hem de talep üzerinde ciddi tahribat yaratmaktadır. Pandeminin Dünya’nın birçok ülkesinde faiz oranlarının oldukça düşük düzeyde olduğu bir dönemde ortaya çıkması, para politikasının en önemli aracı olan faiz oranları aracılığıyla arz ve talebin arttırılması olasılığını düşürmekte ve bu durumda pandeminin ekonomi üzerinde yarattığı olumsuz etkileri gidermeye yönelik olarak kullanılabilecek politika araçlarını kısıtlamaktadır. Haliyle COVID-19 pandemisi, gerekli ekonomik tedbirler zamanında alınmadığı takdirde Dünya’daki pek çok ülkede, ekonomik büyüme oranları üzerinde ciddi olumsuz etkilere yol açabilecek niteliktedir.
Yukarıda verdiğimiz genel bilgilendirmeden sonra sualimiz şu olsun. Ülkemizde ve şehrimizde COVİD-19 pandemisininin yarattığı ekonomik süreç doğru yönlendirilebildi mi?
Maalesef hayır! Pandemi süreci ekonomik açıdan dünya piyasalarında olduğu kadar, şehrimiz açısından da kaçınılmaz ve kırılgan bir ekonomi iklimi ortaya çıkarmıştır. Zira dünyayı sarsan bu denli küresel olaylar sonrası ekonomik ve siyasal kırılmaların yaşanılması gayet doğaldır. Lakin meydana gelen ekonomik bozuklukları ve aksaklıkları minimuma indirmek de siyasal iktidarların başlıca görevleri arasındadır.
Pandemi süreciyle başlayan ekonomik desteklemelerin takibini yapmak, ihtiyacı olan vatandaşlarımızın verilen kredilerden ve desteklerden yararlanmasını sağlamak, kredileri ve destekleri yatırım amacı görerek yararlanmaya kalkanları tespit etmek, adaletli gelir dağılımını kontrol etmek gibi denetleme vazifeleri doğru yönlendirilmelidir. Şayet doğru ve yerinde yönlendirmeler yapılmaz ise iktisadi açıdan tehditlerin ortaya çıkması da kaçınılmaz olur. Nasıl ki aracınızla uzun bir yola çıkmadan önce gerekli kontrolleri yapma gereği duyuyorsanız, ekonomik açıdan da atılacak adımları tespit etmeden önce ihtiyaç analizi yapmak zorundasınızdır. Yerinde ve doğru yapılan tespitler, ileride ortaya çıkacak tehlikeleri bertaraf eder. Eğer bu gün ilimizde ekonomik bir durgunluk ve mevcut zamlardan dolayı oluşan gider kalemini karşılayamamaktan dolayı kaynaklanan bir sıkıntı söz konusuysa bunu sadece dünya piyasalarındaki dalgalanmayla açıklamak inanın bana yetersiz kalır. Elâzığ’ımızda bu gün; çarşıda, pazarda, manavda, kurumsal alış-veriş merkezlerinde fahiş fiyat artışları söz konusuysa atılan ekonomik adımları dikkatli irdelemek gerekir.
Söz konusu ekonomik sıkıntıların çözümü ise; gelir dağılımını adaletli sağlamaktan, arz ve talep dengesini düzenli tutmaktan, mümkün olduğunca çok ekonomi alanında çalışma yapmış kişi ve kurumlardan görüş almaktan, kamusal alanda tasarruf politikalarını işler hale getirmekten geçer. Sadece yönetilenlerden ve vatandaşlardan fedakârlık bekleyen bir politika kanımca çok büyük yanlış olur. Bu gün parti fark etmeksizin Meclis Lokantası adisyonuna bakıldığı zaman sadece vatandaştan fedakârlığı doğru ve etik değerlendirmek mümkün mü? Söz konusu elektrik fiyatlarındaki ve faturalandırma işlemindeki matematik karşılıklılığına ne demeli peki? İnanın bana birçok insan nasıl bir faturalandırma sistemiyle elektrik firmalarının çalıştığını dahi
bilmiyor. Kayıp- kaçak bedellerinin artan fiyatlarla beraber yükseleceğine dair hiçbir şüphemiz de olamaz kanımca. Akaryakıt zamlarına gelecek olursak; 1 yıl içerisinde 48 defa akaryakıta zam yapmak, başlı başına tüketim kalemine zam olarak geri dönmesi kâfidir. Sadece araç sahiplerinin değil; lojistik firmaların, tur firmalarının, şehir içi ulaşım araçlarının, ihracat ve ithalat yapan firmaların, havayolu şirketlerinin bu durumdan etkilenmesi doğaldır.
Netice itibariyle yapılan her zam, vatandaşın üretim ve tüketim dengesini sarsar. Bu sarsıntının sandığa yansıması ise kaçınılmaz olur. Bu nedenledir ki kalkınma politikaları derhal devreye alınmalı, üretim odaklı politikalar geliştirilmelidir. Üretilen hammadde mümkün olduğunca yurtiçinde işlenmelidir. Misal; Elâzığ’da çıkarılan madenleri topraktan ayrıştırıp, yurtdışına ihraç edip, tekrar gönderilen hammaddeden imal edilen ürünü ithal ederek, Ülkemizin kalkınmasını beklemek akli yoksunluktur. Kapitalist ülkelerin temel sermayesi de zaten budur. Adına emperyalizm de diyebilirsiniz, modern sömürgecilik de…
Yazımızda amacımız birilerini suçlamak değil ama bir söz vardır; ‘’Birini suçlamak üzere gösterdiğiniz elin işaret parmağı hariç, diğer üç parmak sizi gösterir.’’ Kalın Sağlıcakla…
GÜNDEM
13 Kasım 2024EKONOMİ
13 Kasım 2024GÜNDEM
13 Kasım 2024EKONOMİ
13 Kasım 2024GÜNDEM
13 Kasım 2024GÜNDEM
13 Kasım 2024GÜNDEM
13 Kasım 2024GÜNDEM
13 Kasım 2024GÜNDEM
13 Kasım 2024GÜNDEM
13 Kasım 2024GÜNDEM
13 Kasım 2024GÜNDEM
13 Kasım 2024GÜNDEM
13 Kasım 2024GÜNDEM
13 Kasım 2024GÜNDEM
13 Kasım 2024GÜNDEM
13 Kasım 2024GÜNDEM
13 Kasım 2024GÜNDEM
13 Kasım 2024GÜNDEM
13 Kasım 2024GÜNDEM
13 Kasım 2024Veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Detaylar için veri politikamızı inceleyebilirsiniz.