Millet(in)VEKİLİ’nin, vekili olduğu insanlara, memurlara ve hele de ÖĞRETMENLERE bakış açısına bir bakın hele !
MHP’nin Aksaray Milletvekili RAMAZAN KAŞLI, emekli maaşından şikayeçi olanlara;
“Daha önce ben biliyordum, ÖĞRETMENLER okul bittikten sonra SİMİT satıyordu, SU satıyordu. Çünki, o zamanlar 100 lira maaş, 50 lira kiraydı. O dönemleri yaşadık 80’li yıllarda. Onun için vatandaşımızından da aile ekonomisine katkı sağlayacak bir şeyler bulmasını, uğraşmasını isteriz. Sadece Devletten beklemek yerine … Bunun için memur ve emeklilerin DOMATES satıp alabileceklerini” söyledi.
Adam, EKSİK tavsiyede bulunmuş:
SİMİT, SU ve DOMATESE ilaveten MENDİL satışını da tavsiye etmeyi unutmuş.
Bu nasıl bir AKIL nasıl bir FİKİR ve nasıl bir TAVSİYEDİR !?
Memurlara ve ÖĞRETMENLERE layık gördüğü muameleye bakın hele.
Bu bir REZALET değilse nedir ve başka ne olabilir ?
Haa, kendisi bu arada Devlet İHALELERİNDEN köşeyi dönmeyi de ihmal etmemiş ve milyonlarca liralık ihaleleri kapıvermiş.
Yahu, birazcık İNSAF ve biraz da AKLET be Ramazan efendi !
“80’li yıllarda 100 (YÜZ) lira MAAŞ ve 50 (ELLİ) lira KİRA” nerede varmış, kim almış ?
Daha fazla uzatmaya lüzum görmeden (40-50 sene evvelinden) kendimden misal vereyim:
İmar ve İskân Bakanlığı Mesken Genel Md.de (fakülte talebesiyken) 1966 yılında 300 liraydı, 1970 yılında 600 (ALTI YÜZ) liraya çıkmıştı.
1973’de Asteğmen Askeri Hakim iken (hakimlik tazminatı ilavesiyle) 2300 lira maaş alıyordum. 1973’te askerliğim bitip Maden Tetkik Arama Enstitüsü’ne memur olarak girdiğimde maaşım 1300 liraya düşmüştü.
1979’da Savcıyken aldığım maaş 6000 (ALTI BİN) lira kadardı.
O yıllarda Başbakan Ecevit, sağlık memurlarına tanıdığı imkânla HEMŞİRENİN maaşı Kaymakamın maaşını aşmış ve 15 000 liraya yaklaşmıştı da (o zaman benim de Savcı olarak orada olduğum Beytüşşebap’taki) Kaymakam arkadaşım (merhum Hayri Kurt), emrindeki hemşireden daha az maaş aldığı için haline gülüyordu.
Evet, 1980’den sonra 100 (YÜZ) lira MAAŞ, hangi memlekette verilmiş ve bunu söyleyen Adam nerede yaşamaktaymış ?
Neyse …
YALAN mefhumu, bu zamanki (yani son 20 senedeki) YALANLARI ve YALANCILARI görünce kendinden UTANDI ve kenara çekilip bunları dinlemeye ve seyretmeye başladı.
“UTANMA” da bunların YALANLARINA bakıp UTANCINDAN yerin dibine girdi.
UTANÇ duygusu insanları hizaya sokar ve YALANDAN uzak tutar.
UTANMAZLIK ise ARSIZLIĞI getirir. Arsızlık da AHLAKSIZLIĞI artırır.
Ama maalesef, YALAN söylemek, hele de SİYASET sahnesinde artık ALIŞKANLIK haline geldi.
Ben, YALANCILARA kızmıyorum. Bunlara İNANAN olmasa ve bunlar yalnız bırakılsa bunu yapamazlar, böyle konuşamazlar.
Esas kızılacak ve KINANACAK olanlar, hâlâ bunlara İNANMAYA devam eden insan cinsi mahlukattır.
Onun için diyorum ki;
“Burada önemli olan, bütün bunları görüp, dinleyip ve bilip de hâlâ bunun gibilerini DESTEKLEMEYE devam etmek UTANILACAK bir harekettir.”