Kötü siyasetçileri eleştirirken, zülfü yâre dokunmamaya özen gösteririz. Neden? Çünkü, bencil ve çıkarcı düşünürüz. “ya seçimi kazanırsa, ya bir gün işim düşerse…”
Kötü siyasetçi, yalan söyler, yalan söylediğini kendisi de biz de biliriz ama alkışlarız. Bugün dün söylediğinin tam tersini söyler, yine alkışlarız. Kötü siyasetçi dün birilerine hakaret eder, alkışlarız. Bugün, dün hakaret ettiği kişi ya da kişilerle “can ciğer kuzu sarması” olur, yine alkışlarız. İyi de biz nasıl böyle bir topluma dönüştük?
Sekiz gün sonra yerel seçim yapılacak. Bu seçimin adil olmayacağını şimdiden söyleyebiliriz. İktidar elindeki büyük medya imkanları ile söylediği her şeye toplumun büyük bir kesimini inandırıyor. Devlet gücünü ve kaynaklarını kullanıyor. Olmadı tehdit ediyor. Tehdit en tepeden yapılınca, aşağıdakiler de aynı dili kullanıyor.
“Kentinizin merkezi yönetimden hizmet alabilmesi için bizi seçmelisiniz. Biz olmasak, muhalefet emekli aylıklarını bile ödeyemez vb.” diyorlar. Bu aşağılayıcı konuşmaları eleştirmek, toplantıyı terketmek yerine alkışlıyoruz. Enflasyonu düşüreceklerini, asgari ücret ve emekli aylıklarını artıracaklarını vb. söylüyorlar. Oysa seçimden sonra zam yağmuru olacağını, dar gelirli insanların, işçi, emekçi ve emeklilerin yaşam koşullarının daha da kötüleşeceğini herkes görüyor, konuşuyor.
Hazineden hiç yardım almayan siyasi partilerin varlıklarını sürdürebilmesi, halka ulaşması, parti programlarını ve iktidarın yaptığı yanlışları anlatabilmesi de oldukça zor. Oysa iktidar elindeki TRT, AA ve kontrol altına aldığı “havuz-yandaş” medya ile hergün, her saat evlerimize, işyerlerimize giriyor. Cep telefonlarımız mesaj bombardımanı altında. Abuk-sabuk diziler ve programlarla içinde yaşadığımız koşullardan koparılıyoruz.
Yaşadığımız kötü ekonomik, sosyal ve siyasal koşulların sorumlusu, uzun yıllardır ülkeyi yönetenler ve “muhalefet” partileridir. Yüz yıl önce Cumhuriyet, 87 yıl önce de demokratik laik devlet yapısına kavuşan bir toplum, nasıl oldu da bugün hukuk tanımaz tek adam tarafından teslim alındı. Kendine biat etmeyenleri yok sayan, suçlayan ve tehdit eden bir tek adam. Ettiği tarafsızlık yeminine sadık kalmayan, devlet başkanı olmakla yetinmeyen, bütün belediye başkanlıklarını da kendi partisinin kazanması için insanları tehdit eden bir tek adam…
Çaresiz değiliz. Bu seçimde iktidar ve ortaklarını ezici bir yenilgiye uğratabilirsek, belki içine düştükleri “gayya kuyusunun” farkına varırlar.
Sokaklarda, hatta adliye binalarında, Cumhuriyet savcılarının kapısının önünde “yaşasın Şeriat” diye bağırılabiliyorsa, Cumhuriyet savcıları da buna sessiz kalıyorsa, tuz kokmuş demektir. Eğer iktidar bu seçimden de güçlenerek çıkarsa, ülkenin nasıl bir bilinmez karanlığa sürükleneceğini düşünün. Yıllar önce ne demişlerdi? “Demokrasi bizim için hiçbir zaman amaç olamaz.“
Anayasanın tanınmadığı bir ülkede, ne hukukun üstünlüğünden ne insan haklarından ne de demokratik adil bir seçimden söz edebiliriz. Akıl almaz entrikaların, sahtekarlıkların, ayak oyunlarının yaşandığı, devlet görevlilerinin tehditler savurduğu bir ortamda, yapılacak seçimlerin adil olacağını söyleyebilir miyiz?.
YSK ve seçimde görevli diğer kamu çalışanlarının adil davranması, bir siyasi partinin değil, devletin görevlileri olduklarının bilinciyle hareket etmesi, çok önemli ve değerli olacaktır. Ama nasıl bir seçim olacağını seçmenler olarak biz belirleyeceğiz. Baskılar karşısında susmadan, yılmadan, herkesin özgürce oy kullanmasını sağlayarak, oylara sahip çıkarak, başka bir seçeneğimiz yok… O’nun içindir ki sandığa giderken iyi düşün…
Kalın Sağlıcakla…
