Dünyanın herhangi bir noktasında çatışma başladığında bu kıvılcımın yayılıp yayılmayacağı, büyüyüp bir dünya çatışmasına dönüşüp dönüşmeyeceği akla geliyor. Bir yerde yara varsa, kabuk bağlamış gibi görünse de tedavi edilmezse o yara kanar. Kabuğu kaşırlar ve o yarayı kanatırlar. Çözüm yoksa çatışma kaçınılmazdır. Çözüm bulunmuyorsa demek ki çatışma ya göze alınıyor ya da isteniyor. Çatışma ve savaş isteyenler neden her zaman istediklerine kavuşuyor. Barış isteyenler neden başarılı olamıyor?
Günlerdir Filistin Gazze’den İsrail’e füze saldırıları ile başlayan ve ardından İsrail’in bu savaşı Hamas’la İsrail arasındaki savaş olarak nitelediği, sivillerin öldüğü korkunç bir ortama sürüklenen görüntüleri televizyon ekranlarından ve sosyal medyadan izliyoruz. Evet, maalesef film izler gibi izliyoruz ve elimizden hiçbir şey gelmiyor. Her iki taraftan da sivillerin ölmesi karşısında savaşın hiçbir hukukunun uygulanmadığını görüyoruz ve kim haklı sorusunun çok uzağında duruyoruz. Kim haklı olursa olsun mülteci kampının vurulması, caminin vurulması, eğlenen genç kızların ve erkeklerin ne olduğunu anlamadan öldürülüp esir alınması karşısında bütün sorular cevapsız kalıyor. Ben, biz bu durumlarda her zaman olduğu gibi, yazımın yettiği, nefesimin yettiği kadar çatışmasızlığın, barışın tarafında oluyorum, oluyoruz, Ukrayna savaşında olduğu gibi.
Bildiğim kadarıyla İsrail kamuoyunda da çok kuvvetli savaş karşıtlığı var. Filistin’de de uzun yıllardır sürgün edilen halkın artık barış ve kendi kaderlerini belirleyeceği devlet isteği var. Buna rağmen silah tüccarları galip geliyor, ideolojik, dini gerekçeler üretilip baskın oluyor.
Ukrayna savaşı başladığında da Türkiye kamuoyu da dahil hemen kimileri Rusya ve Putin haklı dedi, çünkü Ukrayna’nın Nato’ya girmesi Rusya’ya tehdit oluşturuyordu, kimileri de Ukrayna haklı dedi, kendini savunma hakkı ve işgale karşı direniş meşrudur dedi.
Kimse de masum sivil halkın haklı olabileceğini aklından dahi geçirmedi.
Savaşlar dünyaya bakışımızda turnusol kağıdıdır, nerede duracağımızı ve nasıl tavır alacağımızı belirlediğimiz durumlardır.
1914-1918 yılları arasında 1’inci Dünya Savaşı yaşandı. Kapitalizmden emperyalizm aşamasında geçen ülkeler dünyayı paylaşmak için savaştı ve sonuçta 1917 yılında Rusya’da Sosyalist devrim oldu. Emperyalistler kendi aralarında savaşırken Alman ve Rus köylüleri neden savaşıyoruz diye sordular ve Çarlık Rusyasının savaş ve gözyaşını reddederek Dünya Savaşına son verdiler.
1940-1945 yılları arasında 2’nci Dünya Savaşı yaşandı. Dünya akıllanmamıştı. 50 milyondan fazla insanın ölümü ile sonuçlanan ve Japonya’ya iki Atom Bombasının atılması ile tarihin gördüğü en korkunç katliamın yaşandığı Dünya Savaşı hala bize ders olmadı. 2’nci Dünya Savaşından sonra emperyalist zincirden dünyanın üçte biri kurtuldu. 1945’lerden sonra Dünya Savaşı yerine Bölgesel savaşlar yaşandı, yaşanıyor. Her bölgesel savaşta biz bunun Dünya savaşına evrilip evrilmeyeceğini konuşuyor, tartışıyoruz. Bu tartışmanın çirkin bir yüzü var. Savaş bize uğramasın aman, başka yerde olursa biz seyrederiz, ama ateş bize gelirse o zaman kötü, gibi bir duygu besleniyor. Özellikle Amerikan ve Avrupa kamuoyu savaşları kendi topraklarında istemiyor, başka topraklarda olan savaşları da ya seyrediyor ya körüklüyor.
Türkiye’nin Hamas’ın silahlı kanadının başlattığı saldırıları ve İsrail’in savaş hukukunu hiçe sayan karşı saldırıları karşısında itidalli olunmaya ve sivil ölümleri durdurmaya yönelik açıklamaları ve girişimleri ile dikkat çekti, destek buldu. Savaşın yayılma tehlikesine karşı doğru tutum buydu. Filistin halkının talepleri karşılanırsa bu haklı talepleri kullanıp dini söylemlerle birleştirip savaş isteyenler ortada kalır. Dünya politikasının geldiği noktada Ortadoğu’da Filistin ve İsrail iki farklı devlet olarak tanınmadıkça bu çelişkiler hep kullanılacak ve savaş maalesef devam edecek. Birleşmiş Milletler bile ortak karar alamıyor. Çin ve Rusya ne yapıyor anlamıyorum. Neden ağırlıklarını çözümden yana kullanmıyorlar. Böyle bir durumda kendi konumlarını düşünmeleri büyük devlet olmaya yakışmıyor. Dünyada kartlar yeniden karılıyor. Emperyalist bölgesel savaşlara karşı eskiden sol görüşün ağırlığı vardı. Dünyada solun enternasyonal birliği sarsıntı geçirince yerel sol görüşler etkili olamadı. Emperyalistler kendi muhalefetini soldan çıkarıp suni sözde dinci gruplar icat edip onlara verdiler ve istedikleri gibi kullanmaya başladılar. Suriye’deki suni-yapma dini gruplar gerçek din görüşünün içinden çıkan dini görüşler ve o görüşlerin örgütlenmesi değil, emperyalistlerin kullandığı yapay örgütlerdir. Afganistan da böyledir. Amerika ve Avrupa savaş kendi sınırları içinde olmadığı müddetçe savaşa karşı değildir. Oysa nükleer silahların devasa boyutlara ulaştığı ve her an nükleer bir savaş tehlikesinin yaşandığı 1980’li yılları hatırlayın, nasıl dünya ayağa kalkmıştı ve barış sloganları, insanların elele barış zincirleri dünyayı kuşatmıştı. Nükleer savaşta galibin olmayacağı çok belliydi. Bölgesel savaşlarda da galip yoktur, mağlup hep halktır.
Savaşı körüklemek yerine savaşa karşı çıkmak en azından tarihe karşı borcumuzdur. Tarihteki duruşumuz bu noktada savaşa karşı olanların elelesidir. Yeniden dünya barış zinciri oluşturma zamanı gelmedi mi?
GÜNDEM
06 Aralık 2024EKONOMİ
06 Aralık 2024GÜNDEM
06 Aralık 2024EKONOMİ
06 Aralık 2024GÜNDEM
06 Aralık 2024GÜNDEM
06 Aralık 2024GÜNDEM
06 Aralık 2024GÜNDEM
06 Aralık 2024GÜNDEM
06 Aralık 2024GÜNDEM
06 Aralık 2024GÜNDEM
06 Aralık 2024GÜNDEM
06 Aralık 2024GÜNDEM
06 Aralık 2024GÜNDEM
06 Aralık 2024GÜNDEM
06 Aralık 2024GÜNDEM
06 Aralık 2024GÜNDEM
06 Aralık 2024GÜNDEM
06 Aralık 2024GÜNDEM
06 Aralık 2024GÜNDEM
06 Aralık 2024Veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Detaylar için veri politikamızı inceleyebilirsiniz.