Gâzi Atatürk’e ürenlere,
Türk’e kin besleyip ceddimize sövenlere,
Andımız’dan rahatsızlık duyup salya dökenlere,
Ne mutlu Türk’üm” sözünü bölücülük sayanlara,
”Milliyetçiliği ayaklarımın altına aldım” diyenlere,
Her seferinde Türk’ün milli kutlama günlerini yok sayanlara,
Dahası, her fırsata Türk’ün tarihine, milli ve mânevi değerlerine, daha da ileri giderek ırzı ve namusuna karşı en ağır kelimelerle saldıran şecereleri sabıkalı şarlatanlara bazı hatırlatmalarda bulunmak şart oldu!
Ey yüzsüz, yüreksiz nankör mahluklar!
Bunca soysuzluk ve bunca alçaklıklarınızla;
1040 Dandanakan’dan başlayarak,
1048 Pasinler,
Dört büyük Haçlı Seferi (Kılıç Arslanlar),
1071 Malazgirt,
1176 Karamukbeli,
Fatih Sultan Mehmet’le 1453 İstanbul’un, daha sonra 1461 Trabzon’un fethi…
Dahası;
Çanakkale,
Sakarya,
Dumlupınar
Ve bu zincirin en son halkasını teşkil eden 9 EYLÜL 1922’ye gelinceye kadar ki zaman zarfında oluk oluk kan akıtarak verdiğimiz her biri bir Türkoğlu Türk olan milyonlarca şehit ve gâzilerimizin ruhlarını incittiğiniz ve hatta onlara saygısızlık ettiğinizin farkında mısınız?
Yoksa fakındasınız da;
Kanlarınızın ve genlerinizin gereği olarak mı böylesi küstahlıklara bilerek ve kasten tevessül ediyorsunuz?
Hani sizler Müslümandınız?
Anadolu’yu İslâm coğrafyası yapan Türk milletine karşı bu küfrünüz, bu saygısızlığınız ve bu nankörlüğünüz niye?
Bu mübarek topraklar üzerinde yaşayıp, havasından, suyundan, nebatat ve hububatından beslenmekle kalmayıp, o şarlatan Fetoş bozuntusuyla kumpas kurulan şanlı Türk ordusu sayesinde;
Irzı,
Namusu,
Canı,
Malı,
Mülkü,
Dahası, yatırımları, servetleri ve gemicikleri, pırlanta mağazaları, şirketleri, oğulların- damatların servetleri teminat altına alınmakla kalmayıp, bütün bunlara ilaveten, müstesna mekânlarda saltanat sürenlere çok kısacık birkaç sorum daha olacak.
Bir türlü içinize sindiremeyip her fırsatta ve her zeminde küçümsemekle de kalmayıp, ANDINI ve ‘’NE MUTLU TÜRK’ÜM DİYENE’’ sözünü silmeye çalıştığınız Türkler, resmi olarak önce Selçuklu, onu tâkiben Osmanlı olarak ve son olarak da, hem Selçuklu’yu ve hem de Osmanlı’yı içinde barındırıp, her ikisinin de devamı niteliğindeki Türkiye Cumhuriyeti devleti olarak bu topraklar üzerinde hükümranlık kurmasaydılar;
1- Şu an bu topraklar üzerinde acaba kimler ve hangi gayr-i Müslim devletler hüküm sürüyor olacaklardı?
2- O, sır gibi sakladığınız soylarınız bu günlere ulaşabilecek miydi?
3- Soylarınız bugünlere ulaşsa bile hangi kefere devletin kapısında uşak, tarlasında ırgat, tuvaletinde bekçi olacaktınız?
4- Kurulu devletin idârecilerinin isimleri, Ahmet, Mehmet, Celâl, Kenan, Süleyman, Necmettin, Necdet, Abdullah, Erdoğan, Davut, Binali mi olacaktı yoksa; Yorgi, Josef, Davit, Avram, Dimitri mi?
5- Aba Eyyub El – Ensarı / Ebud Derda / Ebu Seybetül Hudri / Ebu Zerr-ı Gıfari / Cemaleddin Uşşak-i / Aziz Mahmud hüdayi / Bâlı Efendi / Beykozlu Hacı Hâfız Muhammmed gibi ulu Hazretlerin beraberinde, Mehmet Âkif gibi İstiklâl Şairimizin koynunda yattığı bir İstanbul’un varlığından bahsederek, bu şehirde; Erdoğan, Müfit, Kadir, Ekrem gibi Müslüman ismi taşıyanların Belediye Başkanlığı koltuğuna oturabilmelerinin mümkün olabileceğini düşünebilir miydiniz?
Bütün bu sorularımı cevapsız bırakacağınızı gayet iyi biliyorum!
O zaman;
Türk’e olan bu kininiz,
Andımıza karşı bu saldırganlığınız,
Cumhuriyete olan bu düşmanlığınız,
Bu soytarılığınız, şirretliğiniz nedendir acaba?
23 EKİM 2023
ORHAN KILIÇOĞLU